Bugün Pek Güzel Şeyler'in doğumgünü! (Aslında tam sayılmaz, daha bir ay var... Ama biraz erken kutlasak bir şey olmaz herhalde.) Bunun şerefine, Yolculuk dergisinin haziran sayısı için sevgili Deniz Yalım Kadıoğlu'nun benimle yaptığı söyleşiyi paylaşıyorum bugün. Dergiyi şu linkten online olarak okuyabilirsiniz. (Blog Arkası köşesi 16-18. sayfalarda!)
Röportaj demişken, Ajanda dergisi de Kediler ve Kitaplar'a birkaç sayfa ayırmıştı bir süre önce. Diğer blogumun reklamını yapma fırsatını hiç kaçırmıyor ve o söyleşiyi okumak isterseniz buraya tıklayın diyorum. Pek Güzel Şeyler söyleşisinin sadece metin hali içinse bu yazıyı okumaya devam edin :)
Öncelikle kısaca kendinizden bahsedip blog fikrinin nasıl doğduğunu anlatabilir misiniz?
Güzel sanatlara hiç mi hiç yeteneği olmayan biriyim. Taşırmadan bir daire bile çizemem, fotoğraf çekmeyi severim ama üşenirim, heykel, elişleri, grafik, seramik, bunların hiçbirine gıdım yeteneğim yoktur. Ama seyirci olmayı çok seviyorum, sanatın hemen her dalı bana ilham veriyor, öyle ya da böyle bir şeyler yaratmamı, hiç olmadı mutlu olmamı sağlıyor. Pek Güzel Şeyler’i de biraz kendi kendimi mutlu etmek için açtım diyebilirim. İnternette özellikle son yıllarda sürekli rastladığım, bazen özellikle arayıp bulduğum ve bayıldığım güzellikleri tek bir yerde toplasam ne hoş olur diye düşündüm, bunun çağımızın yeni "sanat"ı sayılabileceğine de inandırdım kendimi - çoğu çerçöp olan pek çok şey arasından iyilerini bulup seçme, toplayıp sunma işi. Kısa sürede blogun sadık bir izleyici kitlesi oluştu, bu da Pek Güzel Şeyler'in sadece kişiye özel bir vitrin olmaktan çıkıp başkalarının da takip ettiği, yararlandığı, hatta sevdiği bir siteye dönüşmesini sağladı.
Dışarıdan bir gözle blogu nasıl tanımlarsınız?
Bir ilham blogu olarak sanırım. Yetenekli insanların illüstrasyondan fotoğrafa, heykelden kağıt sanatına geniş bir görsel yelpazede pek bir güzel işlerinin sergilenmesi oluşturuyor özünü. Türkiye'de bu türde kaliteli çok site var aslında, ama daha çok reklam, tasarım veya mimari gibi belli meslek dallarındaki insanlara hitap eden yerler onlar, Pek Güzel Şeyler'de ise herkesin sevebileceği çeşitlilikte çalışmalar sergileniyor.
İçeriği nasıl belirliyorsunuz, hazırlık sürecinden bahseder misiniz?
Blogdan bağımsız olarak günlük net sörfümü yaparken bile beni etkileyen, gözüme güzel gelen bir şeylerle mutlaka karşılaşıyorum ve bunları bir yere not ediyorum. Her gün mutlaka bir kayıt yayınladığım, her kayıtta da en az 10-15 görsel paylaştığım halde -ki 50'yi bile geçtiği oluyor bu sayının- tuhaf bir şekilde içerik bulma sıkıntısı yaşamıyorum hiç. Sonuç olarak sadece kendi zevk ve sezgilerime dayanarak, bana çarpıcı ve etkileyici gelen çalışmaları seçerek içeriği belirlediğimi söyleyebilirim.
Blogun şu anda 1000’e yakın kayıtlı izleyicisi var, bu durum sizde fazladan bir sorumluluk hissi yaratıyor mu?
Pek yaratıyor diyemem. "Çok kişi izliyor, sık sık güncellemeliyim" gibi bir düşünce oluşmuyor en azından. Birkaç ay önce Pek Güzel Şeyler'in bir mini versiyonunu açtım Tumblr'da, amacım yeni kayıtlardan insanları haberdar edip asıl siteye yönlendirecek bir yer olarak kullanmaktı orayı başta, bir nevi rss feed gibi. Ancak şu an Blooger’da görünen kayıtlı kullanıcı sayısının üç katından da fazla takipçisi var Tumblr şubesinin ve hızla artıyor da. Bu bana bu sayının aslında hiçbir anlamı olmadığını göstermiş oldu. Bana e-posta göndererek Pek Güzel Şeyler'in onların gününü güzelleştirdiğini söyleyen insanların çok daha büyük bir anlamı var, asıl bu tarz mesajlar alınca bir nevi sorumluluk hissi duyuyor ve 'her güne bir kayıt' geleneğini bozmamam gerek diye düşünüyorum, bazen yetiştirmekte zorlansam da.
En sevdiniz içerik hangisi?
Tek bir sanatçı seçemem, ama genel olarak hazırlarken çok keyif aldığım iki kategori var: Biri belli bir konsept belirleyip birden çok fotoğrafçının o tema üzerine işlerine yer verdiğim derlemeler- Ağaçevler, Çocukluk Sefaları, Retro Motel Tabelaları, Lunaparkların Büyüsü gibi. Diğeri ise farklı, ilginç bir fikir üstüne kurulu çalışmalar. En son Lübnan asıllı fotoğrafçı Rania Matar'ın dünyanın çeşitli yerlerinden genç kızları kendi odalarında fotoğraflamasına yer verdim blogda mesela. Bunun gibi çok fazla post sayabilir ve hepsine favorim diyebilirim: Farklı insanların 20-30 yıl önce çekilmiş fotoğraflarını alıp aynı kareyi aynı mekanda, aynı giysilerle, üstelik aynı insanla tekrar yakalayan Irina Werning, New York'un sokaklarında bisiklete binen insanları arkadan görüntülemek üzerine bir fotoğraf projesi gerçekleştiren Bridget Flemming, sadece karton kağıt ve keçeli kalem kullanarak baştan aşağı bir ev yaratan Don Lucho, peri masallarındaki prensesleri hayalî dünyalarından çıkarıp günümüz dünyasına yerleştiren Dina Goldstein, doğadan bir şeyler alıp, bir güzel boyayıp, tekrar doğal ortamlarına yerleştiren Norm Magnusson, fotoğraflarının üstüne bir parça kağıdın üzerine kurşunkalemiyle yaptığı çizimleri ekleyerek kurşunkalemle fotoğraf makinesini kapıştıran Ben Heine, sokakları oyun alanlarına dönüştüren inanılmaz yaratıcı sanatçı Oakoak, floppy disketleri ve video kasetleri tuval olarak kullanan Nick Gentry, tuvalet kağıdı rulolarının içine kartondan insan maketleri yerleştirerek rulolardan ayrı bir dünya yaratan Anastassia Elias ve bir şekilde dünyamıza kaçıp gelmiş ünlü roman karakterlerini ait oldukları kitaplar yakalayıp içlerine çekmeye çalışırken görüntülemeyi başaran Lissy Elle... Bu sanatçıların her biri büyük ilham kaynağı.
Yazdığınız bir başka güzel blog daha var, “Kediler ve Kitaplar”. Bu blogdan da kısaca bahseder misiniz? İki yere birden içerik hazırlamak günlük hayatınızı nasıl etkiliyor?
Kediler ve Kitaplar erkek arkadaşımla birlikte tuttuğum bir blog ve Pek Güzel Şeyler'e oranla çok daha kişisel. Filmlerin, kitapların, oyunların ve dizilerin amatörce incelemelerini yapıyoruz orada. İki blogun da hayatıma zenginlik kattıkları bir gerçek, ancak ciddi anlamda zaman yiyorlar. Bir buçuk yıl öncesine, iki blog da ortada yokkenki hayatıma dönüp baktığımda blog işinin sosyal yaşamımı epey bir kurutmuş olduğunu görüyorum. Blog tutmak biraz gönüllü köleliğe benziyor; sürekli sizden alıp götürdükleri için şikayet ettiğiniz, ama bırakmayı aklınızdan geçirmeye dahi cüret edemediğiniz bir yaşam biçimi.
Takip ettiğiniz yerli/yabancı bloglar…
Takip ettiğim çok blog var ama en sık baktıklarım Ters Ninja, Filmatine, Serablog, Hepsi Detay, Cineshoot, Hakiki Muhabbet, Moleskine Defter, Sanatçıl Baykuş, Postmonkey, Photodonuts, Feature Shoot, Iconology ve Daily Art Fix.
(İllüstrasyon: Somefield)
Röportaj demişken, Ajanda dergisi de Kediler ve Kitaplar'a birkaç sayfa ayırmıştı bir süre önce. Diğer blogumun reklamını yapma fırsatını hiç kaçırmıyor ve o söyleşiyi okumak isterseniz buraya tıklayın diyorum. Pek Güzel Şeyler söyleşisinin sadece metin hali içinse bu yazıyı okumaya devam edin :)
_____________ o _____________
Öncelikle kısaca kendinizden bahsedip blog fikrinin nasıl doğduğunu anlatabilir misiniz?
Güzel sanatlara hiç mi hiç yeteneği olmayan biriyim. Taşırmadan bir daire bile çizemem, fotoğraf çekmeyi severim ama üşenirim, heykel, elişleri, grafik, seramik, bunların hiçbirine gıdım yeteneğim yoktur. Ama seyirci olmayı çok seviyorum, sanatın hemen her dalı bana ilham veriyor, öyle ya da böyle bir şeyler yaratmamı, hiç olmadı mutlu olmamı sağlıyor. Pek Güzel Şeyler’i de biraz kendi kendimi mutlu etmek için açtım diyebilirim. İnternette özellikle son yıllarda sürekli rastladığım, bazen özellikle arayıp bulduğum ve bayıldığım güzellikleri tek bir yerde toplasam ne hoş olur diye düşündüm, bunun çağımızın yeni "sanat"ı sayılabileceğine de inandırdım kendimi - çoğu çerçöp olan pek çok şey arasından iyilerini bulup seçme, toplayıp sunma işi. Kısa sürede blogun sadık bir izleyici kitlesi oluştu, bu da Pek Güzel Şeyler'in sadece kişiye özel bir vitrin olmaktan çıkıp başkalarının da takip ettiği, yararlandığı, hatta sevdiği bir siteye dönüşmesini sağladı.
Dışarıdan bir gözle blogu nasıl tanımlarsınız?
Bir ilham blogu olarak sanırım. Yetenekli insanların illüstrasyondan fotoğrafa, heykelden kağıt sanatına geniş bir görsel yelpazede pek bir güzel işlerinin sergilenmesi oluşturuyor özünü. Türkiye'de bu türde kaliteli çok site var aslında, ama daha çok reklam, tasarım veya mimari gibi belli meslek dallarındaki insanlara hitap eden yerler onlar, Pek Güzel Şeyler'de ise herkesin sevebileceği çeşitlilikte çalışmalar sergileniyor.
İçeriği nasıl belirliyorsunuz, hazırlık sürecinden bahseder misiniz?
Blogdan bağımsız olarak günlük net sörfümü yaparken bile beni etkileyen, gözüme güzel gelen bir şeylerle mutlaka karşılaşıyorum ve bunları bir yere not ediyorum. Her gün mutlaka bir kayıt yayınladığım, her kayıtta da en az 10-15 görsel paylaştığım halde -ki 50'yi bile geçtiği oluyor bu sayının- tuhaf bir şekilde içerik bulma sıkıntısı yaşamıyorum hiç. Sonuç olarak sadece kendi zevk ve sezgilerime dayanarak, bana çarpıcı ve etkileyici gelen çalışmaları seçerek içeriği belirlediğimi söyleyebilirim.
Blogun şu anda 1000’e yakın kayıtlı izleyicisi var, bu durum sizde fazladan bir sorumluluk hissi yaratıyor mu?
Pek yaratıyor diyemem. "Çok kişi izliyor, sık sık güncellemeliyim" gibi bir düşünce oluşmuyor en azından. Birkaç ay önce Pek Güzel Şeyler'in bir mini versiyonunu açtım Tumblr'da, amacım yeni kayıtlardan insanları haberdar edip asıl siteye yönlendirecek bir yer olarak kullanmaktı orayı başta, bir nevi rss feed gibi. Ancak şu an Blooger’da görünen kayıtlı kullanıcı sayısının üç katından da fazla takipçisi var Tumblr şubesinin ve hızla artıyor da. Bu bana bu sayının aslında hiçbir anlamı olmadığını göstermiş oldu. Bana e-posta göndererek Pek Güzel Şeyler'in onların gününü güzelleştirdiğini söyleyen insanların çok daha büyük bir anlamı var, asıl bu tarz mesajlar alınca bir nevi sorumluluk hissi duyuyor ve 'her güne bir kayıt' geleneğini bozmamam gerek diye düşünüyorum, bazen yetiştirmekte zorlansam da.
En sevdiniz içerik hangisi?
Tek bir sanatçı seçemem, ama genel olarak hazırlarken çok keyif aldığım iki kategori var: Biri belli bir konsept belirleyip birden çok fotoğrafçının o tema üzerine işlerine yer verdiğim derlemeler- Ağaçevler, Çocukluk Sefaları, Retro Motel Tabelaları, Lunaparkların Büyüsü gibi. Diğeri ise farklı, ilginç bir fikir üstüne kurulu çalışmalar. En son Lübnan asıllı fotoğrafçı Rania Matar'ın dünyanın çeşitli yerlerinden genç kızları kendi odalarında fotoğraflamasına yer verdim blogda mesela. Bunun gibi çok fazla post sayabilir ve hepsine favorim diyebilirim: Farklı insanların 20-30 yıl önce çekilmiş fotoğraflarını alıp aynı kareyi aynı mekanda, aynı giysilerle, üstelik aynı insanla tekrar yakalayan Irina Werning, New York'un sokaklarında bisiklete binen insanları arkadan görüntülemek üzerine bir fotoğraf projesi gerçekleştiren Bridget Flemming, sadece karton kağıt ve keçeli kalem kullanarak baştan aşağı bir ev yaratan Don Lucho, peri masallarındaki prensesleri hayalî dünyalarından çıkarıp günümüz dünyasına yerleştiren Dina Goldstein, doğadan bir şeyler alıp, bir güzel boyayıp, tekrar doğal ortamlarına yerleştiren Norm Magnusson, fotoğraflarının üstüne bir parça kağıdın üzerine kurşunkalemiyle yaptığı çizimleri ekleyerek kurşunkalemle fotoğraf makinesini kapıştıran Ben Heine, sokakları oyun alanlarına dönüştüren inanılmaz yaratıcı sanatçı Oakoak, floppy disketleri ve video kasetleri tuval olarak kullanan Nick Gentry, tuvalet kağıdı rulolarının içine kartondan insan maketleri yerleştirerek rulolardan ayrı bir dünya yaratan Anastassia Elias ve bir şekilde dünyamıza kaçıp gelmiş ünlü roman karakterlerini ait oldukları kitaplar yakalayıp içlerine çekmeye çalışırken görüntülemeyi başaran Lissy Elle... Bu sanatçıların her biri büyük ilham kaynağı.
Yazdığınız bir başka güzel blog daha var, “Kediler ve Kitaplar”. Bu blogdan da kısaca bahseder misiniz? İki yere birden içerik hazırlamak günlük hayatınızı nasıl etkiliyor?
Kediler ve Kitaplar erkek arkadaşımla birlikte tuttuğum bir blog ve Pek Güzel Şeyler'e oranla çok daha kişisel. Filmlerin, kitapların, oyunların ve dizilerin amatörce incelemelerini yapıyoruz orada. İki blogun da hayatıma zenginlik kattıkları bir gerçek, ancak ciddi anlamda zaman yiyorlar. Bir buçuk yıl öncesine, iki blog da ortada yokkenki hayatıma dönüp baktığımda blog işinin sosyal yaşamımı epey bir kurutmuş olduğunu görüyorum. Blog tutmak biraz gönüllü köleliğe benziyor; sürekli sizden alıp götürdükleri için şikayet ettiğiniz, ama bırakmayı aklınızdan geçirmeye dahi cüret edemediğiniz bir yaşam biçimi.
Takip ettiğiniz yerli/yabancı bloglar…
Takip ettiğim çok blog var ama en sık baktıklarım Ters Ninja, Filmatine, Serablog, Hepsi Detay, Cineshoot, Hakiki Muhabbet, Moleskine Defter, Sanatçıl Baykuş, Postmonkey, Photodonuts, Feature Shoot, Iconology ve Daily Art Fix.
(İllüstrasyon: Somefield)
11 yorum :
oooh :) harika olmuş
Tabi ki günümü güzelleştiriyor burası hem sadece bu kadar da değil... Tamamen şans eseri survivor sayesinde keşfetmiştim kediler ve kitapları, burasını da ordan sonra işte.. şimdiyse en sevdiğim siteler arasında bu iki blog :))
Seninle arka arkaya konuk olduk yani :) İyi ki blog yazmaya karar vermişsin ki biz de güzel güzel okuyoruz, başarılarının devamını dilerim Çavlan :)
Bende baya uzun zamandır burayı takip ediyorum, bugüne kadar pek yorum bırakmadım çünkü açıkcası çoğu postun altına aahh bayıldım süperler falan yazmak insanın içinden gelse de bir tuhaf oluyor :P Ama kesinlikle çok güzel bir iş yapıyorsunuz teşekkür etmek istedim fırsattan istifade :) Pek güzel şeyler'in röportajıda doğum günü de kutlu olsun :)
tebirkler nice nice röp.leree <3
naked as & okyay: teşekkürler!
irem: sen de benim en sevdiğim survivor yorumcuları arasındasın :d
ata: çok sağol ve bilmukabele tabii ki :)
mavi: seni çok iyi anlıyorum yorum konusunda :) çok teşekkür.
Pek Güzel Şeyler ile tanışalı bir ay anca olmuştur, ama daha ilk ziyaretimden sonra takiplerimin arasında yerini aldı. İşe gidince maillerimden sonra ilk baktığım yer burası. Bir kere okuyup/bakıp da bırakmıyorum. Bir yazıyı defalarca kez okuyorum, sıkıldığımda eskileri açıp bakıyorum. İtiraf etmeliyim biraz da kıskanıyorum seni=) Çok başarılı paylaşımlar yapıyorsun. Her gün acaba şimdi ki ne? merakıyla açıyorum.
Sen hiç bırakma yazmayı/paylaşmayı ve güzel sanatlara ilgini hiç kaybetme.
Bol paylaşımlı günler dilerim :)
Röportajın Pek Güzel Şeyler'in doğum gününe denk gelmesine çok sevindim. Yolculuk okurları da keyifle okuyorlardır eminim.
Nice güzel yaşlara, paylaşımlara :-)
incir reçeli: çok mutlu oldum bak :d
deniz hanım: çok teşekkürler :)
yaşasın her gün bir doz ilham:) Hakiki Muhabbet demiş bir de, gözlerim dolu dolu oldu.
Özellikle fotoğraf yazılarıyla ilgimi çekmişti burası, sonra da çok alıştım. Derleme-toplama-yazma işine her ne ilham veriyorsa, devam etsin lütfen :)
Yorum Gönder